5 Mayıs
Karadeniz havasına benzeyen sisli ve serin bir Triacestela sabahına uyandık. Şaşkındım çünkü dünkü yorgunluktan eser kalmamıştı. Acaba yanılıyor muyum diye ranzadan inerek bir-iki adım attım, basbayağı yürüyebiliyordum. Bedenime şükranlarımı sunarak ayakkabılarımı kontrol ettim, tamamen kuruduğunu görünce bir oh çektim. Bugün kahvaltı edeceğimiz mekan biraz küçük olduğundan ikiye ayrılarak, yarım saat aralıkla gitmeye karar verdik. Ben ilk grupta olduğumdan çabucak çantamı toplayıp çıktım. Kahvaltı yine çok iyiydi. Avrupa’da kahvaltı konusunda beklentimiz hep düşük olduğundan iki gündür adeta ziyafette sayılırdık. Omlet, tereyağ, reçel, ekmek, portakal suyu ve kahve vardı, daha ne olsun. Kahvaltımız bittikten sonra Evrim, Gizem ve ben İrem’le yürüyüş biçimlerimiz hakkında sohbet ettik. İrem yürürken videolarımızı çekmişti. Her birimizin vücudunda ağırlık verdiği uzuvları söyledi, adımlarımızın boyutunu, denge durumumuzu detaylı bir şekilde yorumladı. Sıra bana geldiğinde söyledikleri karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Zira boyuma göre küçük adımlar attığımı, bacaklarımı şimdikinden iki kat daha geniş açabilecekken açmadığımı tespit etmişti. Yani potansiyelimi engellediğimi, kendime ket vurduğumu söylemek istiyordu. Bu bana çok tanıdık geldi. Yaşamımdaki birçok alanda kendisini gösteren vakıa yürüyüşümde de vuku buluyordu. Bundan daha orijinal bir psikanaliz olamazdı. İnanılmaz bir aydınlanma yaşadım. Yeni bir şey öğrenmenin verdiği hazla artık 30 km bile yürürdüm.
Kafeden çıkmadan önce ısınma-esneme hareketleri yaptık, ardından yürümeye başladık. Yağmur hafif hafif yağıyordu. Grubumuzdan Gizem’in dünkü yürüyüşte dizi şişmişti ve ağrıyordu. Dolayısıyla bugün çantasını kargoya vermiş, çantasız ve batonla yürüyordu. Camino yolunda eğer çantanızı taşımak istemezseniz bir sonraki kalacağınız hostele kargolayabiliyorsunuz. Gizem için bu işi İrem ile Seçil organize etti. Gizem yükten hafiflemişti ama özellikle yokuş aşağı inerken acı çekiyordu. Kadınlar problemlere yaratıcı çözümler bulmakta ustadır, Gizem de buldu: Geri geri yürümek. Böylece dizindeki ağrıyı hissetmeden dik yokuşları inebiliyordu. Gizem’in yöntemini gören bazı yabancı hacılar da geri geri yürümeye başladılar. Aklıma Ankara’da, evimizin önündeki vadide geri geri yürüyen amca geldi. O zaman yürüyüşüne anlam verememiştim ama şimdi anlıyorum.
Yol boyu muhteşem manzaraların içinde yürüyorduk. Bugünkü manzaramızı güzelleştirenler ineklerdi. Besili, bakımlı Galiçya inekleri. Kimi sere serpe yayılmış otluyor, kimi uyukluyordu. Onları seyretmek, kendinde-varlıklarına tanık olmak iyi geliyordu. Funda önde ben arkada dar bir patikadan, ormanla yıkanarak ilerliyorduk. Birden ineklerin seslerinin giderek bize yaklaştığını hissettim. Sahiden de bir inek sürüsü çobanlarını dinlemeyerek yola inmiş, bize doğru geliyordu. Funda önde olduğundan ineklerle göz göze gelmiş ve bir ağacın arkasına saklanmıştı. Ben de tonlarca kilo ağırlığındaki bir ineğin bana doğru geldiğini görüp hayvanı ürkütmeden kaçmaya çalıştım. Neyse ki çoban yetişti. İspanyolca verdiği komutlarla inekleri güzergahlarına döndürmeyi başardı. Funda telaşla hareket ederken dizinde bir kayma hissettiğini ama yerine oturttuğunu söyledi. İyi olmasına çok sevindim. Sonradan gülerek hatırlayacağımız ama o anda yüksek seviyede adrenalin salgıladığımız bu anıyı da heybemize koyduk.
Yol üstünde yerel bir ressamın dükkanına uğradık. Resimler, kartpostallar, ayraçlar satıyordu. Bize heyecanla bir önceki akşam çizdiği resmi gösterdi. Çok beğendik ama doksan euro dediği için almadık. Onun yerine beş euroya birkaç kartpostal alıp çıktık. Bir de damga bastık elbette. Camino yolu boyunca kaldığınız albergue’lerde, uğradığınız kafelerde ya da tezgah açan satıcılarda orijinal damgalar bulunuyor. Hacı pasaportunuza bu damgaları basmak yolu yürüdüğünüzün bir kanıtı gibi. Damgalar için iki uzun sayfa ayrılmış ve biz de her yerde damga basmayı ihmal etmiyoruz. Bazı mekanların damgaları çok estetik, bazılarınki sıradan. Ama olsun önemli olan olabildiğince çok damga basmak.


Yorulduğumuzda kahve molası için orijinal bir yerde duruyoruz. Burası Camino yolundaki komünal birlikteliğin çok iyi bir örneği. Bir bahçeden girilen mekan yemyeşil, küçük bir bostana sahip. Etraftaki taşlarda, duvarlarda, tahtaların üzerinde güzel sözler yazılı. Yeme içme usulü ise müthiş. Bir tezgahta türlü türlü yiyecek ve içecek duruyor. İstediğiniz her şeyden alabiliyorsunuz ve kumbaraya gönlünüzden ne koparsa atıyorsunuz. Kimse sizi gözetlemiyor, başınızda beklemiyor. Safi güven ve paylaşım. Ben kahve ile ev yapımı bir dilim kek alıyorum, kumbaraya birkaç bozukluk atıyorum. Koltuklara yayılıp mekanın ve anın tadını çıkarıyorum. İrem, Gizem, Derya ve Nazmiye de keyifle dinleniyorlar. Mekanın yoga bölmesinde Evrim ile İlke’yi görüyorum. Esneme hareketleri yapıyorlar. Burada herkes ihtiyacına uygun olanı buluyor.
Yürümeye devam ediyoruz. Öğle molamızda tortilla ve kocaman bir salata yiyoruz. Galiçya salatası Yunan salatasından sonra ikinci favorim oluyor. Yanında da soğuk birer bira. Zaman hızlı akıyor ama huzurluyuz. Ağrılarımız var ama mutluyuz. Hem bir arada hem de yalnızız. Yirmi iki kadınla bu nasıl mümkün olur bilmiyordum ama şimdi ve burada deneyimliyorum. Sarria’ya doğru devam ediyoruz.


Akşamüstü 5’te Sarria’dayız. Burası oldukça canlı bir kasaba. Uzun Camino Frances rotasının son kısmı. Çoğu hacı Camino'nun tamamlandığını onaylayan resmi belge olan Compostela'yı (Hacılar Sertifikası) kazanmak için gereken minimum mesafe olan Sarria'dan Santiago'ya, son etabı yürüyor. Sarria, Santiago'ya 115 km uzaklıkta ve bu da 100 km'yi kapsıyor. Bu nedenle Sarria’da yürüyen nüfus birden artıyor. Yol boyunca denk geldiğimiz az sayıdaki insandan sonra burası bize basbayağı kalabalık görünüyor.
Hostelimize yerleşiyoruz. Ayak bileklerim ağrıyor, duş alıp uzanıyorum. Akşam yemeğine gideceğimden bile emin değilim. İlke ve Evrim yakın bir yerde pizza yemeğe gideceğimizi söylüyor, ayağa kalkmam için beni motive ediyorlar. Daha fazla dayanamayıp kalkıyorum ve pizzacıya doğru yürüyoruz. Uzun bir masaya yerleşiyoruz. Pizzalar çok lezzetli, şaraplar da. Sanki 20 km yürümemişiz gibi canlıyız, sohbet ediyoruz, gülüyoruz. Yaralarımızdan bahsediyoruz, ağlıyoruz. Her ne kadar bedenimizi hareket ettirmek için bu yoldayız gibi görünse de ruhumuz da kıpırdıyor, öğreniyor, dönüşüyor. Yeter ki açık olalım, vermeye ve almaya.
Bugün Hıdrellez. Gecenin geri kalanında isteyenler dileklerini kağıda yazıp gül ağacına bağlamak üzere ayrılıyorlar. Ritüellerin iyileştirici ve bağlayıcı gücüne inansam da yorgunluktan gidemiyorum, dileğimi içimden söylüyorum. Yol arkadaşlarımın da bütün dileklerinin kabul görmesini istiyorum.